DUALI KURBANLIK

“Maddi durumu iyi olduğu halde Selçuk Bey kurban bile kesmedi” dedirtemezdi.  Belediyenin tahsis ettiği kurban koyun satışı yapılan pazara memleketin kalkınması uğruna fazla olmamasını savunduğu için bir tane olan çok sevdiği oğlunu da almıştı. Pazar yerine giderken oğlu ikide bir “Babacığım, ne olur boynuzlusunu alalım” dedikçe Selçuk Bey “Tabi oğlum, senin dediğin gibi alacağız” diyerek çocuğun başını okşuyordu.

Kurban pazarına vardıklarında iğne atsan yere düşmez denilen bir kalabalık ile karşılaştılar. “Kurbanlık bunlar! Gel vatandaş gel, kekikle beslenmiş yaylım koyunu bunlar!”, “Semiz etli, yağsız davar!”  bağrışmaları gırla gidiyordu.

Selçuk Bey sebze pazarlarında hanımının “Önce bir dolaşmalı” tembihini hatırlayarak koyun sürüleri arasında dolaşıp kurbanlık satışı yapan celepleri seyrediyor, vatandaşla aralarında geçen pazarlıkları dinliyordu. Kurban alımını düşünürken bir taraftan da el tutuşup kollarını çıkarırcasına sallayanlara kulak misafiri oluyordu. Elini kaptırmamak için koyun satıcılarına fiyat bile sormaya cesaret edemiyordu. Geçen yıl alacağı koyunun fiyatını sorduğuna pişman olmuş, mecburiyetten satın almıştı. Gözünde o gün yaşadıkları canlanıverdi. Koyun satıcısına gaflette bulunup fiyatını sorar sormaz adam Selçuk Bey’in elini kaptığı gibi bırakmamış. Ederini söyledikten sonra da “Sen kaç lira vereceksin?” diye kolunu omuzundan çıkaracakmış gibi sallamaya başlamıştı. Zavallı Selçuk Bey neye uğradığını şaşırmış, sallanan kolunun çıkmaması için o da adamla aynı hızla sallarken ağzından bir anda çıkan rakamı duyan adamın “Haydi, hayırlı olsun. Hayrını gör” sözleriyle tokalaşma faslı yavaş çekime dönüvermişti. Selçuk Bey cüzdanını çıkarıp kurban bedelini adamın eline saydığında rahatlamıştı rahatlamasına ama onların ellerini kavuşturup pazarlıklarına yardım eden adamın da “Abi hayırlı olsun, bir sakal da bize” sözlerini anlamazdan gelmeye çalışması da bir işe yaramamıştı.  

İşte o gün başına gelmedik kalmamıştı. Bu yüzden bu sene kimseye fiyat sormayacaktı. Acemiliği bir kere yapmıştı. Pazarlık yapanları seyrederek dolaşırken oğlu ikide bir “Babacığım boynuzlu olsun” deyip duruyordu. Selçuk Bey kalabalıktan bunalmış burnundan soluyordu. Oğlunun susması için bir ara “Tamam be oğlum, alacağız, hem de boynuzlu” der demez satıcı, “Abi çocuk koç istiyor, verelim” deyince Selçuk Bey boş bulunup, “Evet” deyiverdi.

Satıcıya fiyatı sorduğunda üç bin lira demiş, bir adam aralarına girerek “Kardeşim ben ne seni, ne onu tanırım” diye ikisini toka ettirerek tıpkı geçen sene olduğu gibi ellerini sallamaya başlar. Sallar, sallar… O kadar sallar ki neredeyse Selçuk Beyin eli kolundan çıkacak gibi olur. Bu defada fazla sallanmaya dayanamayan Selçuk Bey kolunu kurtarabilmenin sevinciyle “Tamam kardeşim almaktan vazgeçtim” der. Ama aracı pozisyonundaki adam her ikisinin de kollarını sallamaya devam ederek “Olmaz abi bu senin yaptığın ayıp, pazarlık bozulmaz” diyerek azarlar.

Satıcı “Hangi renk boyalısını istersin?” dediğinde Selçuk Bey “Hangi renk olursa olsun. Yünündeki renk o kadar önemli mi?” diye sorunca satıcı “Abi günaha giriyorsun. Ne demek, renk önemli olmaz mıymış?” diye çıkışınca Selçuk Bey şaşırır. İlk defa renklerle günaha girildiğini duyuyordur. Şaşkınlığı geçince “Ne günahı?” diyerek adama çıkışınca satıcı bu sefer pişkinliğe vurarak, “Tamam ağabeyim, bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” diyerek, “ Bak abi sırtında kırmızı olanlar tek dualı, maviye benzer olanlar ise iki dualı, yeşile boyalılarsa üç dualıdır” dediğinde Selçuk Bey iyice afallar.  Adam makineli tüfek gibi devam ederek “Şimdi sen kaç dualı istiyorsun?” der. Selçuk Bey bir şey anlamamış, dualı kurbanlığı da ilk defa duymuştu. Satıcı ne demişti. “Bilmemek ayıp değil.” Belki bugüne kadar duymamıştı. “Demek dualı kurban oluyormuş” diye düşündü, neden yalan söylesindi. Fiyatlarını sorayım, uygun olursa alayım dedi.

  • Pekâlâ, fiyatlar ne âlemde?

Satıcı gülerek:

  • Abi siz yabancı değilsiniz, bir şeyler yaparız, dedi. Selçuk Bey adamı ilk defa görüyordu. Onun için “Nereden tanışıyoruz acaba?” diye düşünürken “Bir şeyler yaparsın yapmaya ama fiyatını bir duyalım hele”
  • Ağabey, duasız olanlar üç binden başlıyor. Duasına göre artıyor. Mesela tek dualılar üç binyüz lira…

Selçuk Bey pazarın her yerini önceden gezdiği için fiyatları biliyordu. Bu satıcı onlara göre normal fiyat istemişti. Hem bunlar tam aradığı gibi boynuzluydu. Üstüne üstlük bir de dualıydı. Yüz lira fazla verip dualısını almak en iyisiydi. Hatta üç dualısını almak daha iyiydi. “Yüz, iki yüz bir sofrada gidiyor” diye düşündü. Dualının sevabı iki kat olabilirdi. Neden dualısı varken normalini almalıydı. Fırsat bu fırsattı, her zaman ele geçmeyebilirdi. Parasını sayarak kurbanını aldığı gibi taksinin bagajına koydurup çocuğuyla birlikte pazardan uzaklaştı.

Kurban satıcısı arkasından “Enayiler olmasa biz nereden kazanacağız” dercesine gülüyordu.

PAYLAŞ?

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.