Almanya gibi gelişmiş ülkelerde sanayileşme hızının nüfus artış hızından yüksek seyretmesi, işgücü bulma konusunda sıkıntılar yaşanmasına sebep oluyordu. Bu ülkeler köylerden şehirlere göç nedeniyle işsizlik oranının fazla olduğu Türkiye gibi devletlerden işgücü talep etti. Kitleler halinde, ekmek parası kazanma uğruna vatanlarını terk ederek dili, dini, kültürü farklı ülkelere gidenler arasında akrabalarımız da vardı.
Almanya, 31 Ekim 1961’de bir anlaşmayla başlattığı işçi alımını 1973’de durdurduğu halde aile birleşimi gibi yollarla bu ülkeye gidiş devam etti. 80’li yılların başında Almanya’nın “Geri Dönüşü Teşvik Yasası” ile bir bölüm insanımız ülkesine döndü. Almanya’ya gittiklerinde çok zor şartlar altında yaşayan kardeşlerimiz, işçi yurtlarında kalabalık koğuşlarda yatıyor, banyo, tuvalet ve mutfağı müşterek kullanıyorlardı. Cumartesi ve pazar günleri de dahil, saat başı çok ucuz yevmiyelerle çalıştırıldılar. Almanca bilmediklerinden pek çok isteklerini dile getiremediler. Almanya’nın çocuk parası yasası çıkarmasıyla Türkiye’deki evlatlarını yanlarına aldılar.
Türk nüfusunun giderek artması Berlin, Köln, Frankfurt gibi büyük şehirlerde gettolar oluşmasına vesile oldu. Pek az Türk Almanlarla kaynaşabilmişti. Çünkü Alman yönetimi, Türkleri kendi içine almak için mevcut engelleri ortadan kaldırmadı. Türklerin, kendilerinden de vergi alınmasına rağmen hizmetlerden yararlanma konusunda Alman hükümetinin ayrımcılık yaptığını düşünmesi; yabancılar yasası, ikamet izni, taşınma izni gibi konular Almanya’da yaşayan Türklerin hayatını daha da güçleştiren etmenlerdi. Yabancı bir ülkeye gitmelerine ve uzun yıllar orada kalmalarına rağmen vatandan ve vatan kültüründen kopmayan kardeşlerimizin başarı öykülerini anlatan bir konudan söz etmek istiyorum.
İstanbul Sirkeci Tren Garı’ndan davul-zurnayla yolcu ettiğimiz insanların kimi hüznü, kimi sevinci, kimi de gözyaşı ve mutluluğu beraberinde götürdü. Göç eden vatandaşlarımızın birçoğu, Almanya’da birkaç yıl çalışıp para biriktirmeyi ve o parayla memleketlerinde daha iyi bir düzen kurmayı düşlemekteydiler. Ellerinde tahta bavullarla Almanya’ya ayak basan vatandaşlarımız bandolarla karşılandı. Türkiye’de “alamancı”, Almanya’da “yabancı” diye adlandırılan birinci nesilden, güçlü iletişim yetenekleri ve girişimci ruhlarıyla kendilerine iş ve başarı alanları oluşturabilenler olmuşsa da sosyal hayat ile eğitim konularında zorluklar yaşadılar. Hükümetler Türklerin Almanya’ya uyumunu kolaylaştıracak politikalar üretmediklerinden Türk çocukları Alman okullarında fırsat eşitliğinden yararlanamadı. Birinci kuşakTürkler, istisnaları olmakla birlikte, herhangi bir mesleki eğitimi olmayan kişilerdi ve kalifiye işgücü gerektirmeyen işlerdeki açığı kapatmak üzere Almanya’ya göç etmişlerdi. Sonradan şirketler kurarak Alman ekonomisine farklı şekilde katkı sağlamaya başladılar. Elli yıllık süreç içinde gelinen nokta, Almanya’da Türk işverenlerin sayısının yüz binleri geçmesidir. Hizmet sektöründen sanayi üretimine kadar birçok alanda başarılı Türk işletmeleri mevcuttur. Elli yıl önce misafir işçi olarak Almanya’ya çalışmaya giden Türkler, bugün artık Alman toplumunda göçmen olarak adlandırılmaktadır. Elbette bu süreç çok sıkıntılı ve zor geçmiştir.
Göçün 50. yılında Almanya’da Türkler dördüncü nesilleriyle varlıklarını devam ettiriyorlar. Gelinen noktada, bu ülkedeki vatandaşlarımızın hâlâ sorunları olmakla birlikte birçok alanda faaliyet gösterdikleri de yadsınamaz. Alman ekonomisine büyük katkıları olan iş adamları, eyalet ve ülke düzeyinde aktif rol alan siyasiler, sinema dünyasındaki Türk sanatçılar ve sporun öne çıkardığı başarılı gençler kendilerini kanıtlayarak günümüz Almanya’sının Türk toplumunu oluşturmaktadır.
Eskişehir 2013 yılında ‘Türk Dünyası Başkenti’ olarak ilan edilmişti. Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı ve Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) tarafından düzenlenen ve paydaşları arasında Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği ile Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün bulunduğu “Bilekten Yüreğe Göç” buluşması için 4-6 Temmuz 2014 günleri arasında Almanya’daydım. Avrupalı Türklerin de davet edildiği etkinlikte sergi açılışı, belgesel film galası ve konserler vardı. Bu vesileyle Almanya Dortmund’da düzenlenen “Festi Ramazan” şenliklerinde dostlarımızla iftar etmenin hazzını da yaşamıştık. “Bilekten Yüreğe Göç” belgeselinde yarım asır önce Almanya’ya gelen vatandaşlarımızın bugün geldikleri noktalara dikkat çekilirken, çalışmanın yapımcısı Adil Dönmez ’in etkinliğin diğer etaplarında sıcak dostluklara yelken açılmasında büyük payının olduğunu buradan ifade etmeliyim.
Yıllarını Avrupa’da geçiren kardeşlerimizin iş dünyasında, sanat camiasında, spor kamuoyunda ve özellikle sinema ile medya konularındaki başarı öykülerini bu etkinlik vesilesiyle öğrenmiş oldum. Almanya ve Türkiye’nin yıllar önce Köln’de sözleşme imzaladıkları otelde gerçekleştirilen etkinlikte birlikte olmamızı sağlayanlara müteşekkir olmanın ötesinde borcumuz olduğunu ifade etmek isterim.
Yorum Yap