Mizahla söylediğimi ciddiyetle söyleseydim beni öldürürlerdi.
George Bernard Shaw
Fıkralar, karikatürler, eğlenceli hikâyeler üzerinden bir ülkeyi tanımak mümkün olabilir. Mizah, doğduğu ülke ve insanları hakkında pek çok şey anlatır. Köklü ve zengin kültürümüzde mizahın önemli yeri vardır. Dilden dile anlatılan Nasreddin Hoca fıkralarında olduğu gibi halkımız ince ve kıvrak zekâsıyla nice mizah ürünü ortaya koymuştur. Şu bir gerçektir ki, mizahla iç içe bir toplumda gülümseyen yüzler ve hoşgörü vardır. Bir düşünceyi ifade ederken mizaha başvurmak hem anlatımı güçlendirir hem de söylenenlerin etkili ve akılda kalıcı olmasını sağlar.
Siyasî tarihimize baktığımızda siyasetçilerin konuşmalarında zaman zaman mizaha başvurduğunu görmekteyiz. Bazen bir mitingde halka hitap ederken bazen Meclis kürsüsünde konuşmalarında esprili cümleler kurup, gündemdeki konulara uygun düşecek fıkralarla anlatımını güçlendiren siyasetçiler olmuştur. En sert tartışmaların yapıldığı zamanlarda dahi mizahî üslup kullanıldığı anda ortamdaki gerginliğin yumuşadığına şahitlik ederiz.
Köklü bir geçmişe sahip karikatür sanatı, kendine has anlatımıyla ilgi görmekte ve geniş kitlelere ulaşmaktadır. Karikatürcülerin ele aldığı başlıca konulardan siyasi karikatürler de önemlidir. Ülkemizde siyasi mizah üzerine çıkarılmış pek çok dergi bulunmaktadır.
Kurtuluş Savaşı yıllarında iki mizah mecmuası yayımlanmıştır: Güleryüz ve Aydede. Millî Mücadele kazanıldıktan sonra kapanan Aydede’nin yerine, bu mecmuanın hemen hemen aynı kadrosu, aynı biçim ve yapısı ile bazen haftada bir, bazen de iki kez olmak üzere elli yıldan fazla bir süre yayımlanan edebiyat tarihi açısından da önemli dergilerden biri olan Akbaba’dan söz etmek istiyorum.
Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından yayınlanan mecmuanın ilk sayısı 7 Aralık 1922 tarihidir. Kısa bir süre sonra Orhan Seyfi Orhon, Akbaba’yı Yusuf Ziya Ortaç’a devretmiştir. Ortaç, vefat edinceye kadar mecmuayı tek başına çıkarmıştır.
Yusuf Ziya Ortaç Bizim Yokuş adlı hatıratında Akbaba’nın ortaya çıkış hikâyesi ile ilgili şunları anlatır; “Önce bir arkadaş lazımdı bana, bir iş ve kafa arkadaşı… Kim olabilir diye düşünmedim bile. Gece gündüz beraber olduğum tek adam Orhan Seyfi idi. (…) Orhan Seyfi bir mizah gazetesi çıkarmaya hiç hevesli görünmedi. Bir kere yüz lirayı nereden bulacaktık? Sonra, gazete imtiyazını, İstanbul’un sokaklara taştığı o başsız günlerde kimden alacaktık? Hele bir üçüncü mesele vardı ki hepsinden önemliydi: Bakalım, satılır mıydı, okunur muydu çıkaracağımız gazete? İsimler düşündük birçok: Çelebi, Tırpan, Horoz… Sonunda Akbaba en uygun geldi ikimize de. Kadromuzu hemen kurduk: Münif Fehim, Ramiz, Hakkı karikatürleri yapacaklar. Orhan Seyfi, Halil Nihat, Osman Cemal, Selâmi İzzet, Abdülbâkî Fevzi, ben yazılarını yazacaktık.”
Ortaç, Akbaba’nın ilk sayısındaki makalesinde “İnsanların çok yaşlısına, saçı sakalı ağarmış olanına akbaba derler. Kuşların en çok yaşayanı da akbabadır. İnşallah bizim Akbabamız da gazetelerin en uzun ömürlüsü olur” temennisinde bulunur. Gerçekten de Akbaba edebiyatımızın yayın hayatını uzun süre devam ettiren önemli dergilerinden biri olur. Ortaç’ın vefatının ardından bayrağı oğlu Engin Ortaç devralmış ve mecmuayı 28 Aralık 1977 tarihine kadar okurlarıyla buluşturmuştur.
“Mizah dergiciliğimizde çok önemli bir yeri var”
Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Mahmut Yesari, Osman Cemal Kaygılı, Halil Nihat Boztepe, Fazıl Ahmet Aykaç, Nahit Sırrı Örik, Edip Ayel, Fahri Celâleddin Göktulga, Nazım Hikmet Ran, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Vâlâ Nurettin, Selâmi İzzet Sedes, Aziz Nesin, Muzaffer İzgü gibi dönemin en önemli şair ve yazarlarının imzaları Akbaba’da yer alırken, Cemal Nadir Güler, Ramiz Gökçe, Hulki Onaran, Orhan Önal, Zahir Güvemli, Sedat Nuri İleri, Münif Fehim Özarman, Necmi Rıza Ayça, Eflatun Nuri Erkoç, Erdoğan Bozok, Şevki Çankaya, Orhan Ural, Mustafa Uykusuz, Halit Şekerci, Turhan Selçuk, Semih Balcıoğlu gibi isimler de karikatürleriyle mecmuaya hayat vermişlerdir.
Akbaba’da yetişen karikatürcülerimizden Semih Balcıoğlu, Önce Çizdim, Sonra Yazdım hatıra kitabında: “Akbaba, mizah dergiciliğimizde çok önemli yeri olan bir dergidir. Benden önceki ve benim kuşağımdaki bütün çizerlerin çalıştığı, hem de uzun ömürlü bir dergi. Başka mizah dergileri de vardı, ancak ömürleri kısacık oldu. En önemli müşterisi doktor muayenehaneleri ve bilhassa berberlerdi. Akbaba mecmuasının bulunmadığı bir berber hatırlamıyorum. Bana, ‘Akbaba’da karikatürünü gördüm’ dediklerinde ‘Sıhhatler olsun!’ derdim. Buna bir de mizah meraklılarını ve politikacıları da eklerseniz ayakta durmaması için neden yoktu. Ayakta durması Ziya Bey’in kişiliğinden kaynaklanıyordu. Bu dergiyi yarım asır gibi çok uzun bir süre yayımlamak her babayiğidin harcı olmasa gerek. Devletle ve hükümetlerle arası hep iyiydi. İyi olması için de büyük çaba harcardı. Eleştirisi ağır olan yazı ve karikatürlere dergisinde yer vermedi. Tek partiden çok partiye geçtikten sonra Türkiye’de olup bitenleri hep görmezlikten geldi. Halbuki siyasi bir mizah dergisi için bu olayların bir tanesi bile çok önemliydi. Ayrıca bu, mizahın göreviydi de. Akbaba yumruk vurmak yerine pansuman yapmayı seçti.”
Semih Balcıoğlu’nun belirttiği gibi Akbaba, dönemin diğer mecmualarına kıyasla daha ılımlı bir yayın politikası izlemiş olmakla birlikte belirli aralıklarla kapatılmaktan kurtulamamıştır.
Tarihçi Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi adlı eserinde Akbaba’nın mizah ve hiciv anlayışını “İdeoloji kavgalarında, siyasi çarpışmalarda mizahın en kuvvetli silahı olan hiciv, Akbaba’da, sanatın icaplarından olan nezaheti hiçbir zaman kaybetmemiştir” cümlesiyle ifade eder.
Zengin içeriğiyle de dikkat çeken Akbaba dönemin önemli yazar ve şairleriyle siyasî mizah dergisi olmasının yanı sıra edebiyat dergisi niteliği ile tarih sayfalarındaki yerini almıştır.
Sonuç olarak, siyasette daha güzel, daha renkli, daha hoşgörülü bir dünya için hayatın diğer alanlarına da mizah katabilmek iyi olur.
Yorum Yap